-
1 şaka bir yana
interj. joking apart -
2 şaka bir yana
joking apart -
3 bir yana
-
4 şaka
şaka s1) Scherz m\şaka bir yana, ... Scherz beiseite,...eşek \şakası ein grober Scherz2) Spaß m\şaka iken kaka olmak ( fam) über den Spaß gehen\şaka yapmak Spaß machenbu iş \şaka götürmez mit dieser Sache ist nicht zu spaßeno \şaka götürmez er lässt nicht mit sich spaßen\şakadan anla(ma) mak (keinen) Spaß verstehenbir şeyi \şakaya vurmak etw als Spaß abtun -
5 şaka
şaka Scherz m, Spaß m;şaka etmek scherzen;şaka gibi gelmek höchst unwahrscheinlich sein, jemandem spanisch vorkommen;şaka kaldırmak Spaß verstehen;şaka maka Scherz beiseite;şaka maka derken während man noch scherzte;-e şaka yapmak scherzen (-le mit D);-i şakadan yapmak zum Scherz tun A;-i şakaya boğmak ins Scherzhafte verkehren A;şakaya gelmek Spaß vertragen können;-in şakası yok es ist nicht zu scherzen mit;şaka bir yana! Scherz beiseite! -
6 şaka
zarafat; şaka bir yana – zarafat bir yanazarafat -
7 şaka
шу́тка, ша́лость- ı şakaya almak — принима́ть в шу́тку
şaka bir yana — шу́тки в сто́рону
şakayı bırakalım — оста́вим шу́тки, шу́тки в сто́рону
- ı şakaya boğmak или -ı şakaya bozmak — обрати́ть что в шу́тку
şakaya gelmek — переноси́ть шу́тки
- ı şakaya getirmek — а) говори́ть о серьёзных дела́х в шутли́вом то́не; б) разряди́ть обстано́вку шу́ткой
-
8 bertaraf
-
9 yapmak
"1. /ı/ to make; to build, construct, fashion; to create; to manufacture; to produce; to prepare. 2. /ı/ to do; to busy oneself with (something); to do (something) (as one´s regular work or occupation); to carry out, perform; to effect, execute: Ne yapıyorsun? What´re you doing? Başka ne yapayım? What else can I do? Haldun öğretmenlik yapıyor. Haldun teaches./Haldun´s a teacher. 3. /ı/ to repair, fix (something). 4. /ı/ to cause, bring about (an illness). 5. /ı/ to be (used with reference to the weather): Geçen kış çok kar yaptı. It snowed a lot last winter. 6. /ı/ to make, acquire (money). 7. /ı/ to produce (offspring). 8. /ı/ (for a vehicle) to do, go, travel at (a specified speed). 9. /ı/ to make (someone, something) (reach a certain state): Bu ilaç beni iyi yaptı. This medicine made me well. İstanbul´u İstanbul yapan odur. That´s what makes Istanbul Istanbul./That´s what makes Istanbul what it is. Oğlumu doktor yapmak istiyorum. I want to make a doctor of my boy. Orayı muz bahçesi yapmalısınız. You ought to make that bit (of land) over there into a banana grove. 10. to do, act, behave: Gelmekle iyi yaptın. You did well to come. Fena mı yapmışım yani? So somebody reckons I´ve behaved badly, eh? 11. /ı/ to be occupied with (the doing of something): Stajımı o hastanede yaptım. I did my internship in that hospital. Lise öğrenimini Sen Jozef´te yaptı. He got his high school education at St. Joseph´s. 12. /a/ to defecate (in/on); to urinate, wet: Çocuk yine yatağına yapmış. The child´s wet the bed again. 13. /ı/ to harm, do (someone) harm: Beni kızdıran kişiyi yaparım! I don´t let anybody who crosses me get off easy!/The person who crosses me is in for it! 14. /ı/ to do, arrange: Şayeste, saçını Şahinde´ye yaptırdı. Şayeste had Şahinde do her hair. Gülfidan, bir daha yatağını yapmadan kahvaltıya gelme ha! Gülfidan, don´t you let me catch you coming to breakfast again without first making your bed! 15. /ı/ to make or describe (an arc, a curve, a bend, etc.): Yol orada viraj yapar. The road makes a bend there. 16. /ı/ slang to do it to, have sex with. Yapma! 1. Leave him/her/them alone! 2. Leave it alone!/Stop it!/Cut it out!: Yapma Eda, kırarsın! Leave it alone, Eda! You could break it! 3. Oh go on!/Go on! (used to express disbelief): Yapma! Şaka söylüyorsun! Go on now; you´re kidding me! yapmadığını bırakmamak/yapmadığı kalmamak to do everything in the book to annoy or upset someone: Ayhan yapmadığını bırakmadı; onun sepetleneceği kesin. Ayhan´s committed every crime in the book; he´s sure to be fired. O gün söylediklerine itiraz ettim; ondan bu yana bana yapmadığı kalmadı. I objected to what she said that day, and since then she´s done everything possible to harass me. yaptığı hayır ürküttüğü kurbağaya değmemek for (someone´s) well-meant help to do more harm than good."
См. также в других словарях:
Mustafa Kemal Atatürk — Atatürk redirects here. For other uses, see Atatürk (disambiguation). Mustafa Kemal Atatürk … Wikipedia